İlk Kadın Tarihçi Prenses Anna Komnena ve Alexiad
Anna Komnene[1] veya Anna Komnena (1083-1153), Bizans imparatoru I. Alexios Komnenos[2] ile Irene Doukaina’nın büyük kızı olup, babasının saltanatını anlattığı biyografi kitabı Alexiad’ın yazarıydı. Komnenos ve Doukai gibi Bizans’ın güçlü iki askeri aristokrat aileleri arasındaki birliğin ilk çocuğu I. Alexios Komnenos’un (1081-1118) kızı olan Anna tahtın mirasçısı olarak görüldüğünden Konstantinopolis‘te mükemmel bir eğitim süreci geçirmiş, annesi Irene Doukaina ve babaannesi Anna Dalassena ile büyüdüğü sarayda geleceğin imparatoriçesi olarak yetiştirilmiştir. Anna, Büyük Konstantinopolis Sarayı‘nda kraliyet bebeklerinin doğduğu ve kraliyet meşruiyetinin güçlü bir sembolü olup, porfir taş duvarları yüzünden Porphyra olarak anılan odada dünyaya gelmiş, II. İoannis Komnenos’un (1118-1143) ‘ilk doğan erkek’ olarak tahta çıkma hakkını da sorgularken, kendi hakkı olarak gördüğü tahtı almak için mücadele etmiştir.
Eğitimi
Anna, gelecekteki kayınvalidesi Alanialı Maria’nın evinde astronomi, matematik, felsefe ve tıp eğitimi almış, kız olduğu için daha yüksek eğitim alması uygun
görülmemişse de bastırınca gizlice Efesli Michael’ı, özellikle Aristo’nun eserlerini inceleyerek felsefenin daha karmaşık dallarını öğrenmek için işe almıştır. Daha genç bir kızken sarayda akademik çevreler ile ilişki kurarak retorik, felsefe ve bilim tartışmaları yönetmiştir. Alexiad’ın giriş bölümünde Yunancayı derinliğine incelediğini, güzel konuşma sanatı, Aristoteles’in çalışmaları ile Platonun diyaloglarını okuduğunu, astronomi, geometri, aritmetik ve müzik çalıştığını yazmıştır. Bizans’ta kız çocuklar erkekler gibi okula gidemediğinden evde aileleri zengin olanlar ise özel öğretmenler sayesinde eğitilmekteydi ki bu eğitim okuma-yazma ve dini konular ile sınırlıydı. Edebiyat gibi konular kızların ahlakı üzerinde kötü etki yapacağı gerekçesiyle uygun görülmemişse de aristokrat aileler kızlarına laik bir eğitim sağlamaktaydı. Kadınlarını ikinci sınıf vatandaş olarak tanımlamış bir imparatorluğun dünyasında Anna’yı sıradan bir Bizans kadını olarak görmemek gerekir ki cenazesinde Anna’yı yetenekleri yüzünden öven George Tornikios bile kızın özelliklerine başka kadınlarca özenilmesini doğru bulmadığını bildirmiştir. [3]
Evlilikleri
İmparatorun oğlu olmayınca bu süre için Anna tahtın resmi varisi olmuşsa da 1087’de Anna’nın hayatının geri kalanında kıskançlıkla nefret ettiği kardeşi İoannes doğunca üstelik Alexios tarafından varisi seçilince Anna’nın kaderi dramatik bir şekilde değişmiştir. Anna yedi çocuğun en büyüğüydü ki kardeşleri sırayla Maria, II. İoannes, Andronikos, Isaac, Eudokia ve Theodora idi. Daha 1094’te kayınvalidesi Alania’lı Maria, I. Aleksios Komnenos’u devirme girişiminde bulunmuştu. Anna daha 8 yaşındayken tahta çıkmasına yardımcı olan imparatoriçeye vefa borcunu ödemek isteyen babasınca, İmparator VII. Michael ve Alania Maria’nın oğlu Konstantin Doukas ile nişanlanmıştır. Bu nişan Konstantin Doukas’ı müstakbel imparator, Anna’yı da geleceğin müstakbel imparatoriçesi yapıyordu. Bir süre sonra bilinmeyen bir sebeple nişan bozulmuş, Alexios, Anna’nın 4-5 yaşındaki erkek kardeşi Ioannes’i eş imparator ilan ederek Anna’nın gelecek hayal ve beklentilerini yıkmıştır.
MÖ 1097’de Konstantin Doukas’ın ölümünden sonra henüz 14 yaşındaki Anna zaman kaybetmeden yetenekli bir general olan Nikephoros Bryennios ile evlenmiştir. Modern yazarlar bu evliliğin politik bir evlilik olduğu konusunda hemfikirdir. Bu evlilikten çiftin 6 çocuğu doğmuş (Eirene, Maria, Alexios, John, Andronikos ve Konstantin), bunlardan Eirene, John ve Alexios yetişkinliğe kadar hayatta kalabilmiştir. Anna sadece entelektüel düzeyde değil, pratik konularda da yetenekli olduğu kanıtladığında babası tarafından Konstantinopolis’te inşa edilen 10.000 hasta kapasiteli büyük bir hastane ve yetimhanenin başına geçirilmiştir. Burada gut hastalığı konusunda uzmanlaşmıştır.
Anna Komnene’nin tarihe geçmesi iki olaydan dolayıdır: Tahtı ele geçirme teşebbüsünde bulunması ve babasının dönemini anlattığı ‘Alexiad’ adlı kitabın yazarı olması.
Anna’nın başarısız darbesi
Anna, I. Alexios’un ölümü üzerine kardeşini yerinden ederek tahtı kocası ve kendisi için ele geçirme girişiminde bulunmuştur[4]. 1087’de kardeşi Ioannes’in doğumundan sonra Anna, Konstantinos Doukas’a nişanlanmıştı. Kardeşi İonannes, porphyrogennetos yani mor odada doğan tahtın gerçek varisi olup üstelik 12. Yüzyılda Bizans’ta bir hükümdarda istenilen önemli bir özellik olan askeri lider olarak eğitilmişti. Anna, kocasını bir sonraki imparator yapmak için büyükannesi Anna Dalassene ile plan yapmışsa da Nikephoros Bryennios tahtın resmi varisi Ionanes’e sadık kalmış ve Anna’yı destekleyen isyancılar sarayın kontrolünü ele geçirmeye hazırlandığında tahtın uzağında kalmıştır. Bununla birlikte 15 Ağustos 1118’de Alexios’un ölüm yatağında John, Anna ve annesinin ortak manevralarının üstesinden geldi ve hasta olan babasının elindeki yüzüğünü yas tutuyormuş gibi bir kucaklama sırasında gizlice çıkarırken almış ardından Ayasofya‘da imparator ilan edilmiştir. Bununla birlikte Anna iktidar sevdasından o kadar kolay vazgeçmemiştir. Bir yıl sonra erkek kardeşine suikast düzenlemeye çalıştığından Bakire Kecharitomene manastırına gönderilerek siyasetten kesin olarak çıkarılmış, mülklerine el konulmuş ve saraya tekrar girmesi yasaklanmıştır. Anna Komnene, taht için İoannes’ meydan okumayı reddeden kocası Nikephoros Bryennios tarafından hayal kırıklığına uğratılmışsa da bir kadının babasının ölümünden sonra Konstantinopolis’i yönetebileceğine inanmak için sebepleri vardı: Mor odada doğduğu için tahtta hak iddia edebilirdi dahası öncesinde Makedon hanedanından Zoë (1028-1050) ve Theodora (1042-56) imparatoriçe olarak, 1067’de Eudocia oğulları adına naip olarak ülkeyi yönetmişti ancak bunlara ek olarak Konstantinopolis halkı, asiller ve Kilise’nin desteğini sağlamak öyle kolay iş değildi.
Alexiad
Anna sürgüne gönderilmemiş, bu sırada zamanını ve edebi yeteneğini kullanmamış olsaydı muhtemelen kimse tarafından hatırlanmayacaktı. Babasının saltanatını Alexiad veya Alexias[5] olarak bilinen, Homeros’un İlyada‘ya saygı gösterdiği destansı bir anlatı ile ustaca yazıta döktü. Babasının hayatını çocukluktan ölüm döşeğine kadar anlatırken Bizans’ın Tuna’nın kuzeyinde Normanlar, Peçenekler ve diğer Türk kavimlerinin istilalarına karşı mücadelesini de detaylarıyla kayda geçirdi. Alexios’un 37 yıl süren iktidarı sonrasında ölümü hem Anna hem de Bizans halkı için yıkıcı olmuştu ki Anna bir yandan babasını methederken diğer yandan biraz da haksız bir şekilde kardeşini yermiş hatta ‘tahtın halefinin aptallığı’ndan şikâyet etmiştir. Anna’nın Alexiad’ı tarafsız bir tarih olmamasına rağmen, Anna’nın saraydaki konumu, kaynakları derinlemesine araştırması, iyi bir gözlem ve içgörü kabiliyeti, çalışmasının Bizans tarihinin en önemli ve renkli birincil kaynaklarından biri olarak kalmasını sağlamıştır.[6] Özellikle askeri tarih açısından çok önemli bir eser olan Alexiad, Anna’ya Ortaçağ döneminde tarih yazan tek laik Avrupalı kadın olma özelliğini vermiştir ki aynı zamanda bir Avrupa dilinde bir tarih yazan ilk kadındır[7]. Anna Alexiad’ı yazmaya kocasının ölüm tarihine denk düşmesi tesadüf olmayan 1137’de başlamış ve ancak 1140’ların ortalarında tamamlayabilmiştir. Alexios’un 1069-1118 arasındaki 37 yıllık saltanatına övgü niteliğindeki eser sadece bir imparatorun destansı öyküsünü değil aynı zamanda İslam’ın gittikçe güçlendiği dönemde Bizans’ın bakış açısını ve Bizans İmparatorluğu ile Batı Avrupa güçleri arasındaki siyasi ilişkileri ilk elden öğrenmemizi sağlamaktadır.
Bölümleri
Attik Yunanca dilinde yazılmış 13 kitaptan oluşan Alexiad, kabaca aşağıdaki konulara ayrılabilir:
- I-III kitaplar: Komnenos ailesinin yükselişini kapsamakta ve ailenin iktidarı ele geçirmesini haklı göstermeye çalışmaktadır.
- IV-IX kitaplar: Normanlar, İskitler (Peçenekler), Türkler ve Kumanlara karşı gerçekleştirilen çeşitli savaşları anlatmaktadır.
- X-XI kitaplar: Birinci Haçlı Seferi’ni (1096-1104) ve 1105 Normanların Bizans topraklarını işgalini anlatmaktadır.
- XII-XIII kitaplar: Diğer askeri olaylar ve Maniheizm, Bogomillik gibi resmi din ile çatışan dini sorunlar anlatılmaktadır.
Britanyalı tarihçi Peter Frankopan ise kitabı konu itibarı ile beş ana kategoriye ayırmıştır:
- I-VI. kitaplar: Robert Guiscard yönetimindeki Normanların Bizans imparatorluğuna yönelik saldırılar
- VI. kitap: İskitlere karşı savaş
- VIII. kitap: İskit savaşının (1091) sona ermesi ve İmparator’a karşı düzenlenen entrikalar
- X-XI kitaplar: İlk Haçlı Seferi ve Bizans’ın Tepkisi
- XII-XIII kitaplar: İç çatışmalar ve Normanların ikinci istilalarına hazırlanma çabası
Önemi
Bizans’ın doğu illeri 1050’lerden itibaren Türk akınlarıyla yıpranmıştı ama ancak İmparator IV. Romanos’un (1068-1071) 1071’de gerçekleşen Malazgirt Savaşı’nda aldığı yenilginin ardından doğu topraklarında kontrol yitirilmişti. Bizans iç savaşın pençesindeyken Türkler bu savaşın taraflarına paralı asker olarak hizmet ederken 1081’e dek kısa bir süre içerisinde Bizans topraklarının yarısı elden çıkmıştır. Sözün özü Alexios iktidara geldiğinde ülke yangın yeriydi. Alexiad’ın ana teması Birinci Haçlı Seferi ve dini çatışmadır.
Yazımı
Anna’nın manastırdaki sürgününün kocasından ayrılmasına neden olduğu anlaşılmaktadır ki 1130’larda ölümüne kadar Komnenos ailesine elçi ve general olarak hizmet eden Nikephoros Bryennios ile evlenmiştir. Bizanslı general ve devlet adamı Bryennios’un (1062–1137) kendisi de Batı’da Fransızca olarak mevcut olan dört kitaba sahip bir tarihçi olup, karısının çalışması üzerinde önemli bir etkiye sahipti. Prensesin kullanabileceği çok fazla kaynak vardı prenses resmi metinleri bütünüyle kullanma alışkanlığına sahipti. Alexios’un mağlup ettiği Bohemond’u babasının hizmetine yemin ettiği Diabolis Antlaşması’nda yönetebileceği kasabaları bildiriyordu ki Bryennios’un kitaplarında böyle bir ayrıntı sunulmuyordu. Sırf bu yüzden bile Anna’nın görgü tanıklığı ve imparatorluk bürokrasinin desteklediği edebi anlatımı Bizans dönemi için neredeyse benzersizdir. Alexiad’ın yazılış sebebi, Komnenosların Haçlı devletleri ve Konstantinopolis arasında onlarca yıl süren rekabetten sonra 1140’larda Alexios’u nasıl hatırlanması istendiği olabilirse de diğer kaynaklar bize Bizans’ın seçkinlerinin gizlemek istediklerini söyleyebileceği Anna’nın arzusunu engellemiştir. Kesin olan Bizans’ın daha önce kadın hükümdarlar gördüğü ancak hiç bu kadar iyi eğitimli, zaman ve toplumsal konumu olan bir kadını hiç tanımadığıdır. Bizans toplumunun bir tanığı ve kaydı olan Alexiad’ın bir kahraman ve antagonistin destansı anlatısına dayanması da esere zamansız bir nitelik kazandırmıştır. Ana, Michael Psellos’un Kronografisi (1018-1082) gibi daha önceki çalışmaları, resmi raporları, antlaşmaları, arşiv kayıtlarını, savaşlardaki görgü tanıklarını, kulaktan duyma dedikoduları ve kendisinin tanık olduğu konuşmaları kullanmış detaylı tarih bilgisinin yanı sıra saray protokolleri ve kıyafetleri gibi konularda da aydınlanmamızı sağlamıştır.
Destan
Anna, Herodot ve Thucydides’in geleneğini takip ederek babası tarafından yapılan işleri oldukça abartılı bir şekilde olsa da anlatmaya adamasının sebebini yazarlık yeteneğini sergilemek olmadığını yaşananların tarihin karanlık sayfalarında kaybolmalarını engellemek olduğunu yazmıştır. Bununla birlikte satır aralarında babasının ardından tahta geçemeyince yaşadığı hayal kırıklığı ve acıyı hissetmek mümkündür. Anna, Alexios’u devletin gemisini fırtınalı bir denizde dış saldırılara karşı başarılı bir şekilde yüzdüren pratik zekâlı kahraman Odysseus ile özdeşleştirerek Bizanslıların dış dünyaya nasıl baktıklarını görmemizi sağlayan bir anlatımın merkezi figürü yapmıştır.[8] Şüphesiz ki bu metin 11. yüzyıldan önce yazılmış olsaydı, Alexiad’ın uluslararası yönü daha az olacaktı. Bununla birlikte Haçlı Seferleri dönemi Alexios ile başlamıştır. Anna Komnene, haçlı seferlerine katılan farklı insan gruplarını anlatırken, eğitimsiz barbarlar olarak gördüğü bu gruplara “Keltler”, “Latinler” ve “Normanlar” diye atıfta bulunmuştur. Bizans bakış açısıyla Birinci Haçlı Seferi’ni (1095-99) tartışırken, Bizanslıların Latinlerden yardım istediği, on binlerce Batı Avrupalının da Türk istilasıyla mücadele etmek ve Kudüs’ü ele geçirmek için yürüdüğü, eşi benzeri görülmemiş bir kalabalığın gelişiyle şaşkına dönen bir Konstantinopolis’i tasvir etmiştir. Anna “deniz kıyısındaki kumlardan ya da gökyüzündeki yıldızlardan daha fazla sayıda bir kalabalık bize tam gücüyle geldi” derken, geleneksel Doğu Roma tiyatrosuna Frenk Katolik Haçlı devletleri dahil olmuş, kaçınılmaz olarak bir kültür çatışması da yaşanmıştır. Anna, Batı’nın tatar yayı kullanımına duyduğu hayranlıkla, Batılı papazların askerle birlikte savaşması geleneğini ise tiksinerek anlatmıştır. Babasının Balkanlarını fethetme hayaline duyduğu saygıyı Antakya’yı fetheden Norman asıllı Haçlı Bohemond’den esirgemiş ve onu anlatısında babasının tam tersi özelliklere sahip biri olarak tasvir etmiştir. Anna anlatısında babasını Haçlı Seferi’ndeki rolünü görmezden gelmiş hatta modern tarihçilerin Alexios ve Flanders Kontu arasında var olduklarını bildikleri, Türklere karşı üstünlük sağlayamayan imparatorluk ordusunda Haçlı şövalyelerin hizmet etmesini isteyen mektuplardan bahsedilmemiştir. Batı’nın militan dindarlığını Doğu kardeşlerini kurtarma misyonuna dönüştürmek için Katolik Kilisesi tarafından yaygın olarak kullanılan bu sözler, Anna’nın Alexios’un mirasını Haçlı Seferi’nin yıkıcı sonucundan korumak istemesinden dolayı kaydedilmemiştir. Bu durum babasına çeşitli askeri seferlerde eşlik eden Anna’nın Bizans savaşlarını benzersiz şekilde tasvir ettiği bölümlerin gerçekliğine gölge düşürmemelidir.
Sonrası
Anna imparatoriçe olmadıysa da hayatının yarısını esaret altında geçirmek istemediği için kardeşi İoannes ile uzlaşmış ve saray şairi olarak görevlendirilmiştir. Anna, kendi çalışmalarının yanı sıra diğer yazarlara da kucak açmış Nikealı Eustratius gibi alimlere sponsor olmuştur. Anna’nın kişiliği ve Bizans tarihine katkısı belki de en iyi George Tornikes’in cenazesinde sarf ettiği ‘erkeklerden daha akıllı bir kadın, eylemlerde daha erkeksi, planlarda daha sağlam, sınavlarda daha ihtiyatlı… doğal bakış açısı, bilimsel kavrayış ve mükemmel tecrübe ile zenginleştirilmiş bir kadın’ sözleriyle özetlenebilmektedir.
Alexiad’da Peçeneklerin Katlini Anlatan Bölüm
Kumanların ve Rumların birlikleri, kendi ordugahlarına çekildikten ve lambaların yakıldığı saatte İmparator sofraya oturduktan sonra, Synesios, kızgın, içeriye girdi. “Ne oluyor ne biçim iş yapılıyor?” diye İmparatora sordu. “Her askerin 30 ya da daha fazla İskit [Peçenek] tutsağı [kölesi] var. Kuman kalabalığı yanıbaşımızdadır. Eğer, ister istemez olacağı üzere, bizim askerler, bunca bitkinlikleri nedeniyle, uyur da İskit [Peçenek]’ler birbirini [çözüp] kurtarır, kılıçlarını çekip onları kıyımdan geçirirse, ne olur o zaman? Öyleyse, bunların [tutsakların] çoğu hemen öldürülsün diye tez elden buyruk ver”. İmparator, ona, suratı asık, bir bakış fırlattı. “Bunlar” dedi, “her ne kadar İskit [Peçenek] iseler de, yine, insandırlar ve bizim düşmanımız iseler de, onlara acımalı; ne düşünüyorsun da böyle saçmalıyorsun bilmiyorum”. Öteki ısrar ettiği için öfkelendi ve onu savdı. Bunun üzerine, İskit [Peçenek]’ lerin üzerinde bulunan bütün silahlar alınsın ve aynı yere konup yığılsın, tutsaklar özenle göz altında tutulsun diye, tüm ordu içinde duyuru yaptırmak üzere buyruk verdi. Bu buyruklar verildikten sonra, gecenin geri kalanını sakin [uyuyarak] geçirdi. Ancak, gece ortasındaki nöbet zamanında, ya Tanrının esinlendirmesiyle [!] ya da benim bilmediğim bir diğer nedenle [!], sanki kendilerine bir buyruk verilmiş gibi [!], yine de [askerler, tutsakların] neredeyse hepsini öldürdüler. Gün doğup da İmparator bu olayı öğrenir öğrenmez, hemen Synesios’ dan kuşkulandı. Onu derhal getirtti, ona öfkeli azarlamalar yöneltti ve tehdid edici biçimde şöyle dedi: “Bu, senin işin”. Hiçbir şey bilmediğine yemin eden ötekinin itirazlarına rağmen onun tutuklanmasını ve zincire vurulmasını buyurdu. “Herkes” dedi, “sırf zincire vurulmuş bulunmanın bile nasıl bir işkence olduğunu öğrensin de kendi benzeri insanlara karşı böyle kararlar almasın”. Eğer en ileri gelen kişiler, İmparatorun hısım akrabası, araya girip hepsi Synesios’ un bağışlanmasını istemiş olmasalardı, belki onu bir de cezalandıracaktı.
Bu sırada, Kuman’ların çoğu, lmparatorun onlar içiıı de korkunç bir düzen tasarlayacağından korktular ve gece vakti, tüm ganimetleriyle, Tuna’ya doğru yola koyuldular. İmparatorun kendisi, sabah olur olmaz, cesetlerin leş kokusundan uzaklaşmak için, ordugahı bozdurdu ve Khoirenos’dan 1 8 stadia uzaklıktaki, Kala Dendra [Rumcada: “Güzel Ağaçlar”] denen yere geldi. Tam oraya varırken, Melissenos da [yanındaki askerlerle] ona katıldı. Gerçekten o, İmparatora şu yeni devşirilenler kalabalığını gönderme işiyle uğraştığından, savaşa zamanında yetişememişti. Böylece, onlar, yakışık alacağı üzere, birbirini kutlayarak kucaklaştılar. Yolun geri kalanı boyunca, İskit [Peçenek]’lerin yenilgisine ilişkin olaylar hakkında sohbet ettiler.
İmparator, Kala Dendra’ya varması üzerine, Kumanların acele yola çıkışını öğrendi; onlarla yapılmış sözleşmeler gereğince onlara ait olacak ne varsa hepsini katırlara yükletti ve bunu onlara yollayıp, götürenlere, Kumanlara yetişmeleri için acele etmelerini’ ve gönderilenlerin hepsini -hatta, [gerekirse ve] yapılabilirse, Tuna’nın öte yanına geçerek- onlara teslim etmelerini buyurdu. Çünkü o, yalnız yalan söylemeyi değil, yalan söylüyormuş gibi görünmeyi bile çok ağır bir kusur sayardı ve herkesin ortasındaki konuşmalarında, yalancılığı [eleştirip] yerden yere çarpardı. İşte İmparatorun, kaçanlar hakkında izlediği tutum böyle oldu; kendisinin ardı sıra gelen ötekileri [diğer bağlaşıklarını] ise günün geri kalanı boyunca zengin bir şölende ağırladı. Ancak, kararlaştırılan ücretleri onlara o sırada vermemeyi ve bu adamları şarap yükünü alıp sızmaya bırakmayı yeğ saydı; böylece, [sarhoşluktan ayılıp] akılları başlarına gelince, onun davranışının değerini bilebileceklerdi. Bu nedenle, ertesi gün hepsini [toplantıya] getirtip onlara, yalnız vaad etmiş olduğunu değil ondan çok daha fazlasını verdi. Ardından, bu insanları kendi yurtlarına gönderme kararına varınca, onların dönüş yolunda, gidiş yönleri üzerine düşecek hisarlara büyük zararlar vererek talana girişmek üzere öteye beriye dağılmamaları için önleme başvurup, onlardan tutaklar aldı. Onlar da, kendilerine yolda [selametle] gidiş güvencesi sağlanmasını istediler ve [bunun üzerine, İmparator], Zygos’a kadar yanlarında gitsin, hepsine göz kulak olsun ve onları Kumanlara karşı korusun diye, olağanüstü yiğit ve tedbirli bir savaşçı olan İoannakes’ i onların yanına verdi… (Aleksiad, 1996: 256-57)
Kaynakça
Alice Mary Talbot, “Women”, The Byzantines, Ed: G. Cavallo, University of Chicago Press. 1997
Anna Komnena, Aleksiad. (Çev: Bilge Umar). Inkılap Kitabevi Yayınları, Ankara 1996.
Garland, Lynda “Conformity and License at the Byzantine Court in the Eleventh and Twelfth Centuries: The Case of Imperial Women,” Byzantinische Forschungen 21, 1995.
Gregory, T.E. A History of Byzantium. Wiley-Blackwell, 2010.
Herrin, J. Byzantium. Princeton University Press, 2009.
Laiou, Angeliki E. “The Role of Women in Byzantine Society” Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 31/1. 1981, 233-260
Laiou, Angeliki E. “Introduction: Why Anna Komnena?”, Anna Komnena and Her Times, Ed: Thalia Gouma Peterson, New York 2000. 1-14.
Meşko, Marek. Anna Komnene’nin İskit Savaşı Anlatısı. (Çev. Ebru Emine OĞUZ). Oğuz-Türkmen Araştırmaları Dergisi (OTAD) III, 2, 2019, Aralık, 133-155
Neville, Leonora (2013), “Lamentation, History, and Female Authorship in Anna Komnene’s Alexiad”, Greek, Roman, and Byzantine Studies, 53: 192–218.
Nikephoros Bryennios, Tarihin Özü, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2008
Norwich, J.J. A Short History of Byzantium. Vintage, 1998.
Ostrogorsky, Georg. Bizans Devleri Tarihi, Çev: Fikret Işıltan, Tük Tarih Kurumu Yayını. Ankara, 1986
Reinsch, D. R. 2000. “Women’s Literature in Byzantium? – The Case of Anna Komnene”. In Gouma-Peterson, Thalia [ed.]. Anna Komnene and her times. New York & London,83–105.
Rosser, J. H. Historical Dictionary of Byzantium. Scarecrow Press, 2001.
Shepard, J. The Cambridge History of the Byzantine Empire c.500-1492. Cambridge University Press, 2009.
Notlar
[1] Yunanca Ἄννα Κομνηνή
[2] Babası I. Alexios, tahtı önceki Bizans İmparatoru Nikephoros Botaneiates’ten zorla alarak imparator olmuştu.
[3] Talbot, 1997: 120
[4] Ostrogorsky, 1986:3 47-348
[5] Yunanca Ἀλεξιάς. Homeros’un İlyada destanının adının asıl biçimi olan İlias’tan esinlenilmiştir ki Aleksias kelimesi ‘Alexios ile ilgili’ anlamına gelmektedir.
[6] Reinsch, 2000: 83-105
[7] Laiou, 2000: 1
[8] Neville, 2013: 192